Yasadışı ses kayıtları ile ilgili bugünlerde yazısı olmayan yazar kalmamıştır sanırım. Herkes olaya kendi penceresinden bir bakış açısıyla açıklık getirmeye çalışmış ve kendisini takip edenleri yönlendirmeye çalışmaktadır. Algı operasyonlarının yönteminde kullanılan sayısızca köşe yazarı, gazeteci, politikacı mevcuttur. Olayları kendi penceremizden değerlendirmek yerine, bir asrı devirecek olan devletin penceresinden bakmanın çok daha doğru olduğuna inanmaktayım.
Söylediğim sözlerden dolayı kimsenin beni yadırgamasını kabul edemem, fikirlerime katılmayabilirsiniz, yazdıklarımı okumamakta da özgürsünüz, ama kişilik haklarıma yazdıklarımdan dolayı veya fikirlerimden dolayı yargılayamazsınız. Herkes fikirlerini özgür bir şekilde beyan etme hakkına sahiptir.
Bugün yarın benim de hayatım son bulacak, sizin de son bulacak, birçok kurumun da aynı şekilde, fakat anlamakta güçlük çekilen bir nokta şu ki eğer "Devletin Bekası" olmazsa ben de siz de baştan yok olmuş oluruz. Kişisel haklarımızı koruyacak bir kurum kalmamış olur. İnsanlığın tarihine kadar indiğinizde anarşizmin yol açtığı kargaşaları iyi yorumlarsanız olaya bakışınızda bir nebze etkili olabilir. Son yayınlanan ses kayıtlarının içeriğinin ne olduğuna bakmadan bile şunu çok net söyleyebilirim ki devletin kalbini dinleyebilen bir yapı mevcut ve bu dinlemelerini birçok yolla yurtdışına da servis etmektedir.
Türkiye'nin yüzyıllık bir uykudan uyanmaya çalıştığı, bayi devlet olmaktan çıkıp ürettiği markalarla vakıf medeniyeti olma yolunda ne kadar yol kattettiği ortadadır. Bunu durdurmak isteyenler olmayacak mıdır? Bu büyük uyanışı, İttihad-ı İslam açısından da düşündüğünüzde Avrupada egemen olan yapıların birçoğunun müslümanlarca da yapılabileceği açıktır. Bu bağlamda düşündüğümüzde uyuyan devin uyanmasının verdiği rahatsızlık ve bu yapının son kalesinin elden çıkacağı korkusu akıllara geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder